Sayfalar

30 Eylül 2011 Cuma

köpeğin olayım :)


"ben anne olacağım"
"ben ablayım" 
"ben babayım"
"ben de senin köpeğin olayım" 
" ya hayır ben olayım n'olur , geçen sefer sen oldun, bu sefer ben olayım"
şeklinde geçen köpeğin olayım ! 
tartışması birbirinden farklı çocuk gruplarının birbirinden haber almışçasına her yıl oynadıkları köpekçilik oyunundan kesitler içeriyor  :) 
köpek olan kızlardan biriyse durum daha vahim bi hal alıyor benim için nedense.
 köpek olan çocuk dört ayak olup havlayalarak köpeği olduğu kişinin bacaklarına dolanıyo. oyunun ileryen bölümlerinde köpek istisnasız bir şekilde yoldan çıkarak diğerlerine saldırmaya başlıyor . 


"bende veteriner olayım bu köpeğin aşıları eksik" dememle köpekler evrim geçirip insan oluveriyordu. geçen çocuklardan biri "öğretmenin annem benim bütün aşılarımı yaptırdı" deyince daha çok güldüm .
yıllar sonra birilerine köpeğin olayım diye yalvardıklarını hatırlayıp hatırlamayacaklarını çok merak ediyorum doğrusu : )

29 Eylül 2011 Perşembe

deniz

Durgun bir sudur aslında deniz
ki çocukların
acemi oltalarını denedikleri
kuytu bir iskelenin
tahtaları altına yazdığım
ayrılık şiirini okudukça
dalgalanır...



Bitti diyeceğim her şey ama
eskisinden daha yüksek olan
beton köprünün üstünde
misinası kısa kalan bir çocuk
neyi bekler durur
oltasının iğnesi denize değmese de?...


kim kimden korkmalı

hayvanlardan korkan insanları keltelkele, örümcek, yılan vb. tehlikeli hayvanlardan korkan biri olarak anlamaya çalışıyorum. çalışıyorum diyorum çünkü son derece sevimli ve zararsız hayvanlardan korkanları bu yolla anlamak istiyorum. 
yine de minik pisi pisilerden korkan , kuşlardan tırsan karıncaladan ödü patlayanlar bana komik geliyolar. 
hayvan sevgisi geniş bir bütün . 
apartmanda fare besleyenler bile var. o da ayrı konu :)
sayfa resmimdeki martının çok korkunç olduğunu söylemiş birisi . dönüp tekrar baktım ilk baktığımda hissettiğim şeyi tekrar daha kuvvetli hissettim. 
martıların kocaman güzel kanatları bana özgürlüğü çağrıştırır.
yaradanın ne kadar mükemmel varlıklar yarattığını düşünürüm onlara bakınca.
kuvvetli hayvandır martı.gagası ile bişeyi tutunca zor bırakır .martı romanını , sunay akının martı şiirini çok severim. kuşları severim .
her şey göreceli hayatta birini mutlu eden şey bi başkasını ürkütebiliyor demek ki.
ama asıl iş galiba bunun böyle olduğunu bilip ona göre yorum yapmak ...

27 Eylül 2011 Salı

yorgun güller



Üşenmeyip topluyorum ortalığı.
Öyle köşe bucak değil.
Ne heves, ne düş kırıklığı:
Geceden bırakıp yattıklarım.
 
Sabahla buluyorum kendimi.
Düşler öğlene dek gitmiyor.
Yanındayım. Mutluyum. Yalnızım.
 
Susman yoruyor beni. Konuşman
çamaşır serili bir bahçe,
yazın toplanmadan bırakılmış
bir halı gibi nemli
ve ağır.
 
"Herşeye varım" diye
bağırmak geçiyor içimden.
Oysa bağırsam,
yorgun güllerin solmaya
yüz tuttuğu bu gecede,
her heves bir düş kırıklığı.
 
Kaan Özbayrak

25 Eylül 2011 Pazar

presesin uykusu


konu: uyanınca okunsun diye anlatılan masallar ...
hayal dünyası bir insanın yaşamını , yaşama bakışını nasıl ve ne kadar değiştirebilir ?... 


redd şarkısına itafen yapıldığını okumuştum. ama ben çok alaka kuramadım. şarkının sözleri çok güzel . filmin afişleri harika. film için beğeni diğer filmlere göre daha göreceli olacaktır diye düşünüyorum..



Uykusuz rüyasız 
bana gelince hayat 
neden masalsız bilmem
Bir masalın yokmuşuyum
Ben hiç ben olmuş muyum
Hala eski duygusuyum 

prensesin uykusuyum



"bazen öncesi yoktur, varsa da hatırlanmaz "
"neden başımıza kötü bir şey geldiğinde 'kader işte!' diyoruz da , güldüğümüz anlarda
'gülüyoruz, kader işte'  demiyoruz" . 



24 Eylül 2011 Cumartesi

ilk mim :)

sevgili vişne çürüğü beni mimlemiş teşekkürler .
ben yeni olduğum için daha yeni yeni öğreniyorum bloğu kullanmayı yeni gördüm biraz geç oldu ama kusura bakmasın .
şirinleri çok severdim çocukken yayınlandığı dönemlerde kesintisiz izlemişimdir.
 hangi şirinsiniz diyor soruda . 
hepimizde biraz hepsinden var aslında ama ben bu ara şair şirin gibiyim komik şiirler yazan ,sözler söyleyen bir şirin vardı ya o . fakat bu ara bu yönümü sadece bir arkadaşım görüyor ve çok gülüyor. halim komik çünkü :)) 

20 Eylül 2011 Salı

aradığınız ördek benim :))

her sene mutlaka okula başladığım ilk anlarımı düşünüp çocukları anlamaya çalışırım. 
ve her sene mutlaka bu anım  aklıma gelir. 
ilkokul 2.sınıfın ilk günü öğretmenimiz çok meşgul masasının üstünde bir yığın dosya var müdür yardımcısı olmak üzere çalışıyor. arada bir bize dönüp sessiz olmamızı söylüyor, cetvelini masaya vuruyor, ikaz ediyor. 
biraz susup devam ediyoruz kaldığımız yerden .
bir ara bir grup arkadaşla hayvan seslerini taklit etmeye başlıyoruz . inek böyle ses çıkarır , baykuş şöyle öter ,koyun böyle meler vs yalnış olan ya da benzemeyen varsa  hemen daha güzel seslendiren çocuk tarafından düzeltiliyor oybirliği ile yeni sese geçiliyor.
tabi öğretmenin ikazları sürüyor..
sıra ördek sesine geldi . 
herkes sırayla vaklamaya başladı. 
- hayır öyle olmaz böyle olur derken sıra bana geldi hiç birinizin ki gibi değil asıl böyle olur dedim 
ve -vak vak ötmeye başladım. 
o sırada öğretmenimiz - kim o ördek , dedi .
sevinçle - benim öğretmenim , dedim .. 
ve muhtemelen hayatımın ilk resmi sazanlığını yaptım. sesimi çıkarmasam öğretmen üstelemeye de bilirdi. 
- gel buraya , dedi. gittim
- aç elini, dedi . ve cetveli elime indirdi.
bi öğretmene bi cetvele bi elime baktım . şaşkındım.
geç yerine dedi. 
yerime döndüğümde suç ortaklarımın hepsi yerlerine geçmişti bile. eve döndüğümde olayı anlattım .. 
evdekiler çok güldü . 
hala arada bir - kim o ördek , diye makaraya sarıldığım da oluyo :) öğretmenime kızgın değilim 

gerçek ördek sesi çıkararak onca ördeğin içinden sivrildiğim için mutluyum :))) 

kurtarın beniiiii ....

geçen hafta okulda uyum haftasıydı .
 galiba o yüzden çocuklarım çok uyumluydu !!
 haftanın anlamına binaen yani :)) 
çünkü iki gündür sınıftan çığlıklar ve ağlama sesleri  yankılanıyo .
 bu gün ağlayan çocuğum sınınıfın kapısından içeri girerken dışarda gördüğü herkese tabi önce annesine
 -kurtarın beniii !!!! ......imdattttt !!! ... diye bağırdı . 
içeri girince sanki biraz evvel bağıran kendisi değilmiş gibi geçip sıraya oturdu. 
gülsem mi ağlasam mı bilemedim . 
aklıma yıllar evvel sınıfın penceresinin demir parmaklarından dışarıya
 -kimse yok mu adam öldürüyolarrr polissss !!! ... diye bağıran çocuklar geldi. 
o zaman çok gülmüştüm atalarımız boşuna dememiş gülme komşunaaa gelir başınaaaa ... 

17 Eylül 2011 Cumartesi

halkım beni özlemiş :)

bende onları özledim ama kendimi tutuyorum 
tutmam lazım ... olmadı biri beni tutsun :))


citiwillden mailime gelen haber de
 - halkın seni özledi sana altın , enerji ve ürün veriyor .
 geri dön ! halkının senin liderliğine ihtiyacı var... diyor 


ben bırakalı uzun zaman oldu evlerin içinden geçen vatandaşlarımı , tarlalarımı , evlerimi... 
ama ben herkes gibi oynamayı beceremedim gerçekten şehrim varmış hissine kapılıp büyük bir özveri ile çalışmaya başladım :) 
tabiki halkım beni özler ...


sonra sokakta gördüğüm çam ağaçlarının dibinde hayali baltalar görmeye , evlere bakıp bunlara kaç kişi sığar , yalnış yere koymuşlar diye düşünmeye başlayınca ipin ucunun kaçtığını fark ettim ve istifa ettim ...


ama kendimi tutuyorum :)) 
bana bi görev verilmeye görsün zaten ...
 ahh aah üstelik beni özlemişler :))  

10 Eylül 2011 Cumartesi

İçten sesler korosu

Bi süredir kendimi çok kötü hissediyorum. ben kendimi kötü hissediyorum dediğimde işler kötüdür , çok kötü hissediyorum dediğimde berbattır.
depresip bi ruh hali içindeyim ve böyle olmaktan dolayıda kendimi kötü hissediyorum. depresyonun adını bile duyduğumda sıkıntılarım artıyo.
onun için ben iyiyim ben iyiyim deyip duruyordum.
tâki içimdeki sesler korusu susana kadar . 
hiç birinden ses çıkmıyordu. 

oysa her zaman ne yapılması gerektiğini söyleyen bilir kişi konuşup bana bir yol açabilirdi.
 baktı ki dinlemiyorum :
-aaaa yeter artık kalk bişeylerle uğraş bak sıkıntıya üzüntüye zaman kalıyo mu , derdi 
ya da teselli eden canım sesim teselli verebilirdi. 
- vardır bunda da bi hayır boşver sabretmeye çalış , derdi. 
sevindirik sesim : hadi bi çikolata ye bişeyin kalmaz diyebilirdi.
 en kötüsü karamsar olan beni suçlayıp durabilirdi.. 
susmasalardı... 


boşlukta kaldım sanki. 
bazen hep birlikte konuşurlar durumlar çok karışık demektir. bazen en olumsuzu bile konuşsa işime yarar.
ama hep birlikte sustular.


kabul ettim ruh halim hiç iç açıcı değildi . kabul edince herşey daha iyi oldu sanki. savaşmak zor çünkü. 
mutsuz olmak için çok  geçerli sebeplerim var olmaya da devam edecek. 


ama ben mutsuz olmak istemiyorum ki . 
yıllar önce bu kararı verdikten sonra dünyaya bakışımda değişti. mutlu da olsam mutsuz da olsam zaman geçecek , yıllar akıp gidecek ve ben arkama baktığımda bakmak istemeyeceğim :)
mutsuz bi yaşamdan başka bişey olmayacak elimde.


mümkün olduğu kadar güçlü olup elimden geleni yapıp , elimden gelmeyene üzülmemeye çalışarak ve herşeyin benim elimde olmadığını bilerek geçirmeye çalıştım vaktimi. başarılıda oldum sayılır. zaman zaman karanlık tünellere girdim ama hep ışığın hayaliyle yaşadım . 


şimdi böyle söyleme diyor gönlüm ama yürümek istemiyorum . 
neyse ki içimdeki seslerden biri dün geri döndü. tabii son giden ilk gelen oldu. 
dedi ki : domuz gibisin sana bişey olmaz :)
 başka zaman olsa ne düşünürdüm bilmiyorum gülümsemeye başladım. 


kendimi dünden beri daha iyi hissediyorum. yine oturduğum yerden kalkmak istemiyorum ama daha iyiyim sanki. bakalım diğerleri ne zaman geri gelecek .


mutsuz olmak istemiyorum ki ben ... 



6 Eylül 2011 Salı

ne tarafta


ben tarafım.
mümkün olduğunca haklının tarafında ...
sezarın hakkını iade edince sevdiklerimin tarafında
tanıdıklarımın arasında sevdiklerimin yanında..
tarafsız olmak mümkün mü ? 
değil bence.. 
insanın herşeyle ilgili mutlaka bir fikri olur. fakat iş adaletten ayrılmadan karar vermekte. 
sevdiğinizde olsa doğru olanı söylemekte.
fikir belirtilmediğinde korkulan bişey var demektir. arkadaşlarınızdan bazılarıyla aranızda istemediğiniz şeyler olur.
bir kısmı hiç karışmaz . 
bir kısmı sevdiğim kişinin yanında olmalıyım derken ezer geçer
bir kısmı haksızlık eder
bir kısmı doğru olanı söyler
bir kısmı yapılan haksız davranışları unutmaz
zaman akıp geçerken nelere 
ne kadar müdahale edip
 ne kadar doğru karar verip
 ne kadar doğru taraf oluyoruz ?
haklıyken tarafımızda olmayanları bir tarafa ayırmıyor muyuz  ?


"Kalanı hak ettiği gibi ağırladıysa bu yürek,

gideni de layık olduğu gibi uğurlamasını bilir elbet.."


5 Eylül 2011 Pazartesi

sil baştan


Sil Baştan - Eternal Sunshine Of The Spotless Mind (2004)

Konu :Clementine (Kate Winslet) ile Joel (Jim Carrey) bir kumsalda tanışırlar. Birbirlerinden çok farklıdırlar. Joel, içine kapalı ve mantıklı; Clementine, dışa dönük ve içgüdüleriyle hareket eden biridir. Birbirlerini severler. Sonra zamanla sorunlar başlar, en ufak şey batar, tahammülsüzlük artar. Ayrılırlar. Clementine mutsuzdur. Joel’i unutarak mutsuzluğunu bitirebileceğini düşünür. İnsanların hafızalarını temizleyen bir doktora gider. Joel ile ilgili tüm anılarını sildirir. Bu durum karşısında hayal kırıklığına uğrayan ve Clementine’i unutmak için aynı prosedürü kendi üstünde uygulatmaya karar veren Joel, sıkı kurallar ve tam gizlilik ilkesiyle çalışan deneysel tıp merkezi Lacuna Laboratuarı’nın yolunu tutar. Fakat o uykusundayken yürütülen işlemin bir noktasında, kaybetmek istemediği hatıralarla karşılaşır. Vazgeçmek ister. Ama uyku halindeyken sesini duyuramaz. Ve Clementine’ı zihninin içinde saklamaya çalışır. Birlikte Joel’in zihninde bir yolculuğa çıkar ve birbirlerini kaybetmemeye çalışırlar.
 "Bir gün bir mektup alsanız ve içinden tanıdığınız birinin hafızasından silindiğinizi belirten ve onunla bir daha temas kurmamanız gerektiğini yazsa ne yapardınız ?"


filmi izlerken ;
aklınızdan silmek istediğiniz olaylar anılar var mı ? 
hiç olmasın istediğiniz insanlar ?
olayları insanları silmek onlarla ilgili duyguları da siler mi ?
hiç bir şeyin yok olmadığı yalnızca şekil değiştirdiği evrende unutmak gerçekten mümkün müdür ? 
insanlar birbirleri seçtikten ve sevdikten sonra neden değiştirmeye çalışırlar ? 
ve neden bunu yaparken sevgiyi kaybedeceklerini düşünmezler ? 
soruları aklıma takılanlar .....




filmin vizyona girişinin üstünden epey zaman geçmiş aslında ama ben yeni izledim.
 Konusu çok güzel . oyuncular iyi ama senaryo ve yönetmen gibi filmi etkileyen diğer öğeler açısından eksikler var bence.  nette filme yapılan eleştirilerin kaynağı da bu. beğenenler konusu itibariyle çok beğeniyorlar. daha iyi çekilseymiş kimsenin kusur bulamayacağı kadar güzel olabilirmiş. 


 işte filimden akılda kalan replikler :



joel:  Neden bana ilgi gösteren her kadına aşık oluyorum?


joel : gerçek misin
clementine: ben kavram değilim huzur arayan bir kızım
sen de hoşlanmadığım hiç bişey göremiyorum
celementine: ama göreceksin bişeyler bulacaksın
joel: tamam
celementine: tamam ...     :))

3 Eylül 2011 Cumartesi

Kulağıma Yalan Kaçmış ...

takip edenler bilir geçen sene tuna kiremitçi gazetedeki  sayfasından "Jacqueline ve ben" başlıklı bir yazı yazmıştı. "Jacqueline ve ben, sakin bir hayatı seçtik: Akşamları o çellosunu çalıyor, ben romanıma çalışıyorum. Kendisi, hayatımda gördüğüm en uyumlu hayat arkadaşı." cümlesiyle başlayan yazıda bir ilişkiden bahseden Kiremitçi ye eski eşi İclal Aydın çok kızmış ve "bir ayar çekerim görürsün" diye bir yazı yazmıştı .ondan sonra bir tartışmadır başlamıştı. İclal Aydın ın yazısının bir bölümü aşağıda .

 fakat tartışmalar "Jacqueline nin 1987 yılında ölen bir çello şarkıcısı olması ve İclal in bunu bilmiyor olmakla bir hayali kıskanmakla suçlanmasıyla değişik alanlara kaymıştı. Epey bir zamanda devam etmiş Kiremitçi istifa etmişti. 

fakat İclal Aydın ın asıl söylemek istediği gözardı edilmişti. bazı sözlerin tuttuğunu , kitleleri peşinden süreklediğini : )  gören kişiler karşılarındaki insanları etkilemek için aynı sözleri herkese söylerler. herkese en sevdiğim sensin , senden öncekiler yalan, demelerine kızıyordu aslında . Yani "yeni şeyler söylemek lazım" azizim deyişine katılıyordu.


Bir kaç gündür Tuna Kiremitçi ile Seda Sayan arasında röportaj ile başlayan iltifatlar dizisi aşk dedikodularına dönüştü. Tuna Kiremitçi bugun yine köşesinden yazarak "gerçek" aşkını duyurmuş sayın seyirciler.  

Yazar Stieg Larsson'un Milenyum 3 lemesi kitaplarındaki baş karakter Lisbeth'e.... :))  yani kaldığı yerden devam .

buradan çıkaracağımız sonuç :
arada bir çekilen ayarları yenilemek gerekir :)) ama
huylu huyundan vazgeçmez
kadınlar yalanda olsa güzel sözlerin peşinden koşmaya devam ediyor
ve ne yazık ki ilgi ve sevgiye değil karşılarındaki kişiye bağlandıklarını sanıyorlar.  
bu tip insanların gerçek aşkı olmaz sevmeyi bildiklerini sanmıyorum 
"bunları daha önce kim bilir kaç kişiye söyledin" geçersiz bir geçiştirme cümlesidir .

bakalım ne olacak


İclal Aydın   " bir ayar çekerim görürsün"
Hayatına giren her yeni kadına köşesinden güzelleme yazarken eskileri gömmeden, bir biçimde onları yeni hikâyesinin altyapısı haline getirmeden de bunu başarabileceğini öğretmeli artık biri ona... Tuna'ya yani... "En sevdiğim kadın budur" demenin daha şık, daha yakışıklı yolları vardır mutlaka. Köşesinde müzisyen sevgilisi çello çalarken o da romanını nasıl yazıyormuş onu anlatmış. Demek ki romana da geri dönmüş. Biz temelli bıraktı sanıyorduk. Neyse birkaç kez daha bırakır, geri döner, gider gelir artık... 

Bana yazdığı mektuplardan birinde, söylediği vakit çok etkilendiğim "senin yanında iyi biri olmak istiyorum" cümlesi vardı. Jack Nicholson'ın bir filminden alıntı yaptığının altını çizmişti. Aynı cümleyi daha sonra aynı vurgularla Demet Sağıroğlu için de kullandı. Ona yazdığı o köşe yazısında daha önce bana ve büyük ihtimalle Yasemin'e de söylemiş olduğunu düşündüğüm bu cümlelere rastlayınca, Demet de "o yazıyı kesip sakladım" diye röportaj verince... İçtenlikle söylüyorum Demet'in aldatıldığını düşünmüştüm ama kıyamamıştım sevincine... Yutkunmuştum gitmişti... Susmak bu yüzden kıymetliydi. Sevmek dışında hiçbir suçu olmayana neden hesap ödetilsin ki? 


*** 


Neyse, kimseye kimi nasıl seveceğini biz öğretemeyiz elbette. Ama bugüne dek eski eşim olduğu için "bunu yazamam" diye düşünüp düşünüp sustuğum ve fakat "aaa artık ne susacam be" dürtüsüyle hitap etmek istediğim sevgili yazar arkadaşım!! 


Arka sayfadan "ben şimdi mutlu biriyim" yazılarının içinde sonucu "mutsuzluğumun sebebi eskilermiş" e getirirsen bir kere daha... Örgütlenme ve dernekleşme bilincimin çok yüksek olduğu şu günlerde kurarım bir "Tuna'dan mağdur olan kadınlar dayanışma komitesi" görürsün gününü... 

Şaka bir yana, sadece sana değil, yeni birini sevme üslubu seninkine benzeyen herkese hatırlatmak gerekir... Şimdiki sevgili de gün gelecek eskiler arasında yerini alacak. Bunu unutma; eskiler giderek kalabalıklaşıp güçlenirken eski sevgili anısına sahip çıkamayanın ayağının altındaki yer öyle hızla incelir ki... Bu gidişle bize yerin dibinden bildirmeye başlamayasın sakın... Bunu kalpten istemem ama bilesin...